“Bosna kasabı” lakaplı Ratko Mladic’in müebbet hapis cezasında değişiklik olmadı
Hollanda’nın Lahey kentindeki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICTY) 2017 yılında Ratko Mladic hakkında ömür boyu hapis cezası vermişti. “Bosna kasabı” lakaplı Mladic’in yargılandığı davada, nihai karar bugün sonuçlandı. Uluslararası Ceza Mahkemeleri Rezidüel Mekanizması, Mladic’in müebbet hapis cezasını onadı. Bosna Kasabı lakaplı Mladic’in temyiz başvurusu reddedildi. Karar, hakimler Prisca Matimba Nyambe, Aminatta Lois Runeni N’gum, Seymour Panton, Elizabeth İbanda-Nahamya ve Mustapha El Baaj tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. Temyiz yargıçları, Mladic’in işlediği suçları göz önünde bulundurdu. Mladic’in daha önce aldığı müebbet hapis cezasında değişiklik yapılmamasına hükmedildi. Sırp komutan, iddianamedeki 11 maddenin 10’undan suçlu bulundu. İddianamede yer alan Kljuc, Sanski Most, Kotor-Varos, Prijedor, Foca ve Vlasenica şehirlerinde “soykırım suçu işlendiği” maddesinden ise hüküm giymedi.
Saraybosna savaşı nasıl başladı?
1992-95 yılları arasında, Avrupa’nın gözbebeği Balkanlar’ın, en güzel ülkelerinden biri olan Bosna-Hersek’te, Bosna soykırımı olarak anılan adeta insanlık trajedisi yaşandı. Saraybosna kuşatması başlaması ile birlikte tam bin 425 gün süren Bosna soykırımı sebebiyle yüz binlerce Müslüman Boşnak acımasızca katledildi. Binlerce kadın tecavüze uğradı. Bosna soykırımı yüzünden onlarca kişi hayatına engelli olarak devam etti. Üstelik bu katliam Batılı Devletler sadece izlemekle yetinirken gerçekleşti. Çünkü Bosna Hersek Batılı Devletler için hiçbir önem taşımıyordu. Bu nedenle de Sırplar ve Hırvatların, Müslüman Boşnakların acımasızca katledilmesine ses çıkarmadılar. Birleşmiş Milletler ise zaman zaman ambargo uyguladı. Ancak Bosna soykırımı önüne geçilemedi. 3 buçuk yıl süren Saraybosna kuşatması boyunca kanlı katliamlar gerçekleşti. Saraybosna kuşatması örneklerinden biri de 16 Nisan 1993 yılında Vitez şehri yakınlarındaki Ahmiçi Köyü’nde yaşandı. Saraybosna Savaşı adı altında Hırvat Savunma Konseyi Birlikleri kadın, çocuk, yaşlı demeden onlarca insanı acımasızca öldürdü.
Dünyada Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından yaşanan gelişmeler, altı cumhuriyetten oluşan Yugoslavya’nın da dağılmasına neden oldu. Ülkenin başkanı Josip Tito’nun 1980’deki ölümünden sonra ekonomik bunalım ve etnik çatışmalar arttı. Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Boşnaklar, Makedonlar ve Macarlar’dan oluşan Yugoslavya’nın içinde barındırdığı milletlerin özerklik elde etme isteği giderek arttı. 1990-91 yılları arasındaki çözülme sonrasında Cumhuriyetlerdeki Komünist Birlikler, isimlerini değiştirerek yeni bağımsız partiler haline geldi. 1991 verilerine göre Bosna Hersek nüfusunun yaklaşık yüzde 46’sı Müslüman, yüzde 31’i Sırp, yüzde 17’si Hırvat, yüzde 6’sı Yugoslav ve yüzde 3’ü Çingene, Macar, Karadağlı ve Yahudi kimliğini taşıyordu. Ancak Saraybosna kuşatması gerçekleşmeden önce Sırp milliyetçileri, Müslüman Boşnakları “Müslümanlaştırılmış Sırplar” olarak kabul ediyor, “Büyük Sırbistan’ın bir parçası” olarak görüyordu. Aynı şekilde Hırvatlar da, Müslüman Boşnaklara “Müslümanlaştırılmış Hırvatlar” diyerek “asıllarına dönmeleri” çağrısı yapıyorlardı. Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşları, partilerini kurduktan tam bir yıl sonra, 18 Kasım 1990 tarihinde yapılan seçimlerden zaferle çıktı. Daha sonra da İzzetbegoviç cumhurbaşkanı seçildi.
1991 yılının sonlarına doğru ise Sırplar; altı özerk Sırp bölgesinin oluşumunu tamamladı. Avrupa Birliği, 15 Ocak 1992’de, Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını kabul etti. Bosna ve Makedonya’nın bağımsızlığını ise referandum şartına bağladı. Bu karar üzerine Bosna-Hersek, Şubat 1992’de yapılmak üzere referandum kararı aldı. Sırplarsa, referandumu boykot edeceklerini açıkladı. Saraybosna Kuşatması başlamadan hemen önce halkın referanduma katılımını azaltmak ve referandumu geçersiz kılmak istiyorlardı. Saraybosna Savaşı başlamadan önce, bu kararın açıklandığı akşam tüm Boşnak şehirlerinde barikatlar yükseltildi. Sırplar, kimlik kontrolüne başladı. Ancak böylesine zorlu şartlar altında, 28 Şubat – 1 Mart tarihleri arasında yapılan referandumdan Bosna-Hersek’in bağımsızlığı kararı çıktı. Bu arada Sırplar süratle silahlanarak Bosna’da terör estirmeye başladı ve Bosna soykırımı için geri sayım başlamış oldu. Saldırıların artması üzerine son ana kadar barış ümitlerini koruyan Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı, Saraybosna kuşatması için hiçbir çıkar yol kalmadığını anlayınca, 20 Haziran 1992’de resmen Saraybosna Savaşı ilan edildi. Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, aynı gün Bosna-Hersek Meclisi’ni feshettiğini ilan etti. Başkomutan sıfatıyla, meclisin bütün yetkilerini üstlendi. 26 Haziran 1992’de düzenli birliklerden oluşan Bosna ordusunun kurulduğuna dair bir bildiri yayınlandı. Böylece 1995’e kadar sürecek Saraybosna savaşı, fiilen başlamış oldu.
Saraybosna Kuşatması ile bir kimlik yok edildi
Aliya İzzet Begoviç’in önderliğindeki Boşnaklar, ülkenin bütünlüğünü korumak için direniyordu. Kuzeyde ve doğuda Sırplar, güneyde ve batıda Hırvatlar Bosna’ya saldırıyordu. Batılı Devletler bu sürede sesini çıkarmamaya devam ediyordu. Boşnaklar her cephede savaşarak Saraybosna Kuşatması için mücadele ediyordu. Ancak askerlerinin yüzde sekseni Saraybosna Savaşı başladıktan sonra askere alınmıştı. Hiç tecrübesi olmayan bu insanlar, kendilerini savunabilmek için borulardan, içecek kutularından silah yapmayı öğrendi. .Sırp askerleri federal ordudan kalan ağır silahlarla her yeri topa tutuyorlardı. Bosna’da, Saraybosna Savaşı başladığından beri yaşamla ölüm kol kola geziyordu. Sokaklarda olan insanlar, dehşet içinde evlerine kaçmaya çalışıyordu fakat evleri de güvenli değildi. Saraybosna kuşatması her yerde kendini hissettirirken bir sonraki bombanın nereye düşeceğini bilmeden yaşıyor, belki de nereden geleceği belli olmayan bir mermiyi beklermişçesine, çaresizce ölümlerini bekliyorlardı. Üstelik Saraybosna Kuşatması, sadece bir savaş değildi. Bir kimliğin, bir kültürün yok edilme çabasıydı. Nitekim Saraybosna’nın en önemli sembollerinden olan ve mimarisiyle büyüleyen Vijecnica Kütüphanesinin yakılması da bunun en büyük örneğiydi. Kütüphane, Avusturya-Macaristan hâkimiyeti döneminde Endülüs mimarisiyle inşa edilmişti. Ağustos 1992’de Saraybosna Savaşı devam ederken Saraybosna’yı kuşatan Sırp askerlerinin topçu ateşi sonucu çıkan yangında büyük tahribata uğradı. Kütüphane, yıkım öncesi Boşnak, Sırp, Hırvat ve Yahudilere ait el yazması ve önemli eserlerin de bulunduğu yaklaşık 6 milyon kitap ve arşiv belgeleriyle ülkenin hafızası konumundaydı. Ancak meydana gelen yangında, 155 bin el yazmasının yanı sıra ülkenin ulusal arşivlerinin de bulunduğu yaklaşık 2 milyon eser yok oldu.
Hırvatlar da Müslüman Boşnaklara karşı etnik temizlik başlattı
Sırpların yanı sıra Hırvatlar da Müslüman Boşnaklara karşı etnik temizlik yapıyordu. 16 Nisan 1993 yılında Hırvat Savunma Konseyi’nin özel birlikleri, Bosna-Hersek’in Vitez şehri yakınlarındaki köyleri Saraybosna Kuşatması dahilinde ele geçirdi. Bu köylerden biri de Ahmiçi köyüydü. Batılı Devletler bu korkunç katliama sadece seyirci olurken Hırvat askerleri, nüfusun neredeyse tamamı aynı soyadını taşıyan köy halkına, korkunç bir katliam yaptı ve Saraybosna savaşı bu katliamla zirveyi gördü. Yaptıkları katliamı Cuma namazı saatine denk getiren Hırvatlar, Müslüman Boşnaklara olan nefretlerini işte böyle gösterdi. Üç aylık bebekten 82 yaşındaki ihtiyara kadar 116 masum insan acımasızca, vicdansızca öldürüldü. Ölenlerin 43’ü kadın ve çocuktu. Üstelik Hırvatlar onları öldürmekle de yetinmedi, cesetlerini yakarak yok etti. Kanlı Saraybosna Savaşı yetmezmiş gibi Müslümanların evlerini ateşe verip onların diri diri yanmasını seyrettiler. Katliamın sorumlusu Hırvat Savunma Konseyi’nin komutanlarından Dario Kordiç, Lahey Adalet Divanındaki yargılamada “İnsanlığa karşı işlenmiş suç” hükmünden suçlu bulundu ve 25 yıla mahkûm edildi. Graz Kentinde cezasının 3’te 2’si olan 16 yılı hapiste geçirmesinin ardından ise serbest bırakıldı.